Osmanlı'da Cezalar ve Cezaların Soğuk Yüzü Cellatlar

Osmanlıda çeşitli ölüm cezaları ve bu cezaları yerine getirmesi amacıyla bir meslek kuruluşu vardı. Bu teşkilat Bostancı Teşkilatına bağlı olan Cellat Teşkilatıdır.
Osmanlıda idamlar ve idamı gerçekleştiren cellatlar kademelerine göre değişmekteydi; Osmanlıda en ağır cezaları korsan ve eşkıyalar alırlardı.




   Korsan ve Eşkıyalar, Zina Yapanlar; yağlı ya da kuru kazığa geçirme cezası alırlar. Kuyruk sokumundan geçirilerek kazığa oturtulur. Ucunda sivri bir demir vardır. Eğer ceza hafifse kazık yağlanır. Ağır bir ceza ise kuru kazığa oturtulur.










  Hırsızlar; hırsızlık yaptıkları mekanın önünde kellesi kesilerek cezalandırılırdı.

  Politik Suçlu; kementle boğularak öldürülür. şifre denen bir ustura ile ise derisi yüzülür.

Katil; katil eğer bir devlet görevlisiyse, idam edilir ve ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı. Eğer katil, halktan biriyse üç çeşit öldürme şekli vardır. çarmıh, kazığa oturtma,çengel.



  Çarmıh cezası: Osmanlıda yapılan çarmıh cezası biraz farklıdır. suçlu yüz üstü yatırılır ve çeşitli bölgeleri kesilerek o bölgelere mum koyularak çarmıha bağlı bir şekilde devenin üzerine koyulur. güneşin altında öylece gün boyunca dolaştırılır. Eğer ölmezse akşam idam edilir.





  Çengel cezası: Cellat ipi bağladığı suçluyu sonuna kadar kaldırır ve ipi bir anda bırakarak suçlunun çengele girmesini sağlar.












Şöyle özetleyelim cezaları, yukarıda belirttiğim cezalar en yaygın olarak kullanılan cezalar olup suçun niteliğine göre verilirdi.
Bilindiği üzere Osmanlıda devlet adamları, şehzadeler, sadrazamlar, hatta padişahlar bile idam edilmiştir. Tabii ki bu idamlar biraz farklı olmuştur;


Hanedan üyelerinden(Şahzade, sultan..) asla kan akıtılmaz bu geleneğin Şamanist Türk geleneğinden geldiği düşünülüyor. Çünkü Şamanizm geleneğinde kan akıtmak yoktur. İp,kement, yay kirişiyle boğularak öldürülür. Hanedan üyelerini öldürmek için hazırlanan ip öyle sıradan bir ip değildir; koyun derisinin soğuk ve sıcağa çıkarılarak uzun bir zaman şoklanmasıyla meydana gelir ve boğazda iz dahi bırakmaz.



Devlet adamları ise yine kafaları kesilerek idam edilir. İçi bal dolu bir torbaya koyularak gümüş tepsi içerisinde padişaha sunulur. Vücutları ya gömülür ya da denize atılır.
Hatta yabancı seyyahlar denizde kafası olmayan cesetlerin yüzüğünü notlarına yazmışlardır.


Evet aslında bu anlattıklarım konumuzun giriş aşamasıydı bu yazının asıl amacı cellatlar ve cellatların mezarlıklarıdır. Osmanlıda 15.yy ortaya çıkmış olan cellatllık mesleği eski çağlardan beri görülmekte. Günümüzde dahi bazı ülkelerde meslek olarak devam etmektedir.(Sudi Arabistan'da şuanda babadan oğula silsile olarak devreden bir meslek olarak yaşamaya devam ediyor.)
Osmanlı'da cellatlar genellikle Kıpti denilen Mısır'ın yerli halkı olan çingenelerden ve Hırvatlardan seçilirdi.

Cellatların çeşitli özellikleri olmalıydı. Bir çok kaynakta sağır ve dilsizlerden seçilirdi diyor fakat sadece sarayda bulunan gizli idamları yapacak olan cellatların sağır ve dilsiz olması yeterliydi. bu sebeple cellat olabilmek için dili kesilmiş cellatlar vardır. Basit idamları yapan cellatlarda bu özellik aranmazdı.


Cellatların idamlarını yaptıkları bazı mekanlar vardır,
  Topkapı Sarayı'nın önündeki bu çeşmeyi hepimiz biliyoruz. bu çeşmenin adı; "cellat çeşmesi ya da siyaset  çeşmesi"dir. Burada idamlar gerçekleşir. Cellatlar idamlarda kullandıkları zülfigar uçlu kılıçlarını burada yıkardı.
Önünde bulunan taşta ise kesilen kelleleri sergilerlerdi. bu taşa "ibret taşı ya da kelle taşı" denmiştir.



Yedi kule zindanları; burada ise daha çok işkence yapılırdı. Yine idamların yapıldığı başka bir yerdir.
Cellatlar sadece idam işleriyle ilgilenmiyordu aynı zamanda güvenlikten de sorumluydular. Ve sarayda bulundurulan cellatlar vardı.






Halk tarafından sevilmeyen bu cellatlar tanınmamak için idamlarda suratlarına siyah bir maske geçirirlerdi. Bunun başka  sebepleri de olabilir. Aslında genel olarak cellatlar halktan soyutlandıkları için mi yoksa çoğunluğu dilsiz ve sağırlardan seçildiği için mi bilmiyorum haklarında çok az ve benzer bilgiler var.

Cellatların genel adları; cellat başı ise Kara Ali yamağına ise Hamal Ali denirmiş. Yine en ünlü cellat olan Kara Ali ve yamağı Hamal Ali'nin kaç tane idam ve infaz gerçekleştirdikleri bilinmiyor bunun sebebi ise sayılmayacak kadar çok olmasıdır.

Kara Ali ile ilgili bazı anlatılar vardır;

Evliya Çelebi onu anlatırken şu ifadeleri kullanmış;
“ Neuzubillah, çehresinde nur kalmamış zehir gibi bir adamdı. Yaz – kış kolları sıvalı, göğsü bağrı açık gezer. Suçlu, masum, genç, ihtiyar, haydut, vezir, âlim, Müslüman, Hristiyan, kadın, erkek fark etmez onun için. Yalnız kement geçirilecek boyun, satır çalınacak ense vardır. Hatta birçok defa, idam ettiği adamın kim olduğunu bile sorup öğrenmez, merak etmez. Amiri olan Bostancıbaşı’nın “Boğ”dediğini boğa, “Vur”dediğinin başını uçururdu “   

Peki Evliya Çelebi'nin bile böyle duygusuz bahsettiği bu korkunç adam cidden bu kadar gaddar ve duygusuz muydu bilmeyiz ama şu hikayeyi okuyup siz bir karar verin.

 Sultan İbrahim; lakabı  Deli İbrahim tahtından indirilerek bir odaya hapsedilir odanın kapısına sadece yemek verilebilecek bir boşluk bırakılır ve kapıya bir kilit asılarak kilidin içine kurşun eritilerek koyulur. Ama saray halk Sultan İbrahim'i tahtına geçirmek ister bunu  duyan Sofu Mehmet Paşa; Sultan İbrahim'in idamına karar verir. Sultan İbrahim'in kapısı açıldığında öldüreceğini anlayan Sultan öyle yakarışlara yapar ki oda da bulunan herkes kulaklarını kapatır ve ağlar. Kara Ali bu haykırışlara dayanamayıp idamdan kaçar fakat veziri azam peşinden giderek onu idama zorlar. İtiraz eden Kara Aliyi sopayla döve döve idamın olacağı yere götürmüştür. Anlatılana göre bu idamı yaparken Kara Ali ağlamıştır. Kara Ali'nin yapmak istemediği tek idam budur.

Bu yazımızın ilk serisiydi ve bir yazı daha aktaracağım. cellat mezarları, cellat pazarı ve bazı ilginç hikayeleri aktaracağım...

Unutmayın Tarih; derin ve gizemlidir...

Yorumlar

E çok okunan yayın

Ruhu Musikiyle Nefes Alan Kaknus Kuşu

Türk Mitolojisinde Denizkızı

Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Bulunan Atasözleri