Ruhu Musikiyle Nefes Alan Kaknus Kuşu

Bir kuştan bahsedeceğim size; yalnız, güzel bir kuştan belki de hiç kimsenin gözle göremediği bir kuştan belki efsane deyip geçeceksiniz belki öyle etkileneceksiniz ki biz insanların yalnız yok oluşuna benzeteceksiniz belki bu bir mucize deyip inanmayı tercih edeceksiniz. siz ne düşünürsünüz bilmem ama ilk kez üniversitede okuduğumda gece saatleriydi ve çok etkilenmiştim öyle ki kaç yıl geçmesine rağmen üzerimdeki etkisi zerre azalmadı, hatta okurken sesini, hıçkırıklarını duyuyor gibi kalbim titriyor böyle bir kuş işte...  hakkında bazı yazılar okudum ama bu bilimsel şeylere geçmeden önce onun ruhunu aynen buraya aktarıyorum. kalbinizle okuyun çünkü artık sizlerde karşınızda yok olan insanları sadece izliyorsunuz ve maalesef o insanların, güzel çığlıkları da yok...

***
 Kaknus güzel fakat acayip bir kuştur. Yeri yurdu da Hindistan’dadır. Uzun, kuvvetli bir gagası vardır. O gagada ney gibi birçok delikler bulunur. Yüze yakın delik vardır. Sonra bu kuşun eşi de yoktur, tektir bu kuş! Her delikten başak türlü bir ses çıkar, her sesten de başka nağme duyulur. Bütün kuşlar susarlar onun sesinin güzelliğinden hepsinin de aklı başından gider. Bir filozof vardı; bir müddet onunla düştü kalktı ve müzik bilgisini onun sesini taklit ederek meydana getirdi. Bu kuşun ömrü bin yıla yakındır. Öleceği vakti bilir. Öleceğini anlayıp da kendisinden ümidi kesti mi çalı çırpı toplar, onları çepeçevre yığar. Tam ortasına da kendisi geçer, yüzlerce türlü nağmelerle feryada başlar. Adeta ruhunun her deliğinden başka çeşit dertli bir nağme çıkar. Hem feryat eder hem de ölüm derdinden gazel yaprağı gibi titrer. Onun feryadını duyup işiten bütün kuşlar, onun coşkunluğunu gören bütün yırtıcı hayvanlar karşısında düşüp ölürler. Hepsi onun ağlamasına ağlar; bir kısmı da dermansız, takatsiz bir hale düşüp ölür gider. Onun bu ölüm günü acayip bir gündür. Gönüller yakan feryadından adeta gönüllerden kanlar damlar. Nihayet bir soluk ömrü kalınca şiddetle kanatlarını çarpar. Kanadından bir kıvılcım sıçrar; alev alır, ateşlenir. O ateş, çevresindeki çalı çırpıyı tutuşturur; bu suretle tamamıyla yanar gider. Külde bir zerre bile ateş kalmayınca o külden başka bir Kaknus kuşu meydana gelir. Hiç kimseye böyle bir şey nasip olur mu? Öldükten sonra doğsun yahut doğursun!
Feridüddin Attar
Mantık’ut-Tayr
 (Beşir Ayvazoğlu "kuğunun son şarkısı" )

***
evet sizlerde büyük ihtimalle bu kuşu; Sigmurg kuşu yani Zümrüd-ü Anka kuşu sanıyordunuz. ha unutmadan ekleyeyim efsaneye göre Zümrüd-ü Anka aslında otuz kuştur. Yani Kaf Dağına ulaşabilecek nefse (iradeye) sahip otuz kuş evet onlarda yolun sonunda öğreniyorlar bunu :)
 Aslında okuduğum yazılarda ciddi bilgiler edinemedim maalesef, ama net bilgiler şunlar Yunanca kökenli olan kuğu anlamına gelen "Cygnus" kelimesinden farsçaya farsçadan da bize geçmiş ve okuduğum kaynaklarda  da çokça Sigmurgla karıştırılmış olduğunu gördüm.

***
 Büyük Türk klasiklerinin  5. cildinde;
 Kaknûs: "Şark efsânelerinde adı geçen bir kuş.Çok delikli olan gagasından, yel estikçe, türlü sesler çıkarmış" şeklinde tanımlanmıştır. ve bazı beyitlerde Kaknus kuşuna göndermeler de yapılmıştır.

O mürg-i âşiyân-sûz-ı belâdır dil ki yandıkça

Teni hâkisterinden mürg-i 'âlem-sûz olur peyda

Gönül, öyle bir kuşa benzemektedir ki, o kuş, belâ içerisinde
yuvasını ve kendisini yakmakta, yandıktan sonra da, küllerinden,
.(nağme ve feryatlarıyla) bütün dünyayı inleten (bir başka)
kuş meydana gelmektedir

(Burada, "Kaknûs" isimli bir masal kuşundan söz edilmektedir.)

***
Gülşehri Mantıku’t-tayr adlı kaleme aldığı eser aslından Feridündin Attar'ın eserinin tercümesi sayılırken kendine has eklemelerde yapmıştır. Bende sadece bizi ilgilendiren çeviri bölümünü aynen aktarıyorum. Unutmadan bu çeviri Eski Anadolu Türkçesi özellikleri taşıyor ama günümüzde de  anlaması zor bir metin değildir. 
Geh Rehâvî perdesin âgâz ide
Geh ‘Irak’uñ perdesini sâz ide
Geh Dügâh u Çârkârha irişe
Geh Hüseynî perdesinde dürişe
Gâh Zîrefgende sâzını kıla Râst
Geh Hisâruñ perdesini kıla râst
Dünyada biñ yıl anuñ ‘ömri olur
Ömri dükendükde gör kim ne kılur
Bîşelerden çok odunlar dirşürür
Biri biri üstine düpdüz urur
Odunı dirşürüben düni güni
Bir depe gibi yıgar ol odunı
Üstine çıkar dahı yüz sâz-ıla
Zârılar kılur latîf âvâz-ıla
Ol kadar feryâd u zârîye düşer
Kim dükeli kuşlar üstine üşer
Burnınuñ degme delüginden çıkar
Bir hoş ün kim ‘âlemüñ bagrın yakar
Ol kadar zârî kılur kim tag u taş
Nevhalarından olurlar bagrı baş
Cânavârlar dirilürler katına
Kuşlar aglarlar anuñ hasretine
Zâri kıludurur-iken nâgehân
Eyler-iken nâle vü şûr u figân
Kendüzinüñ yasını dutar-iken
Degme sâz u söz-ile öter-iken
Bir yalıñ burnı delüginden çıkar
Düşer odına vü odını yakar
Parlayup odun yanar u kuş bile
Kuş u odun od olurlar hôş bile
Kaknüs ol oduñ içinde kül olur
Gör ki Tañrı kudreti neler kılur
Bir yıl üstine geçiçek bir dagı
Çıkar ol külden anuñ yavrıçagı
Girü bir kaknüs olur anuñ gibi
Dirilür biñ yıl dahı cânuñ gibi
Ol ki biñ yıl dirilür zârî kılur
Kendü ‘ömrine vü öldügin bilür
Sen ki ‘ömrüñ yüz yıla irmez ‘aceb
Nice her gün ‘işret eylersin taleb
 Bir kuş ölümin bilüben gör n’ider
Niçe âşûb-ıla ‘âlemden gider
Sen henüz ölümüñi añlamaduñ
Ölenüñ hâlin görüp tañlamaduñ
Âdem-iseñ gaflet-ile tolmagıl
Dünyada bir kuşdan alu olmagıl
 Konşılaruñ kamu öldi vü henüz
Sen yazuklar işlemekde yavlak uz
 Konşılar düni gözüñe gün gelür
Ayruguñ yası saña dügün gelür
 İçüñ aglar kişinüñ güldügine
Şâd olursın kimsenüñ öldügine
Ölmedi kimse ki sen şâd olmaduñ
Dünya geçdi vü sen aylak almaduñ
Ölüden yir karnı dolası degül
Ad-ıla Gülşehri ölesi degül
Bunçalar dirile hôd bilinmedi

Ol ölüp dahı yavu kulunmadı
GÜLŞEHRİ’NİN MANTIKU’T-TAYRI
(GÜLŞEN-NÂME)

***
İskender Pala'nın  Ansiklopedik Divan Sözlüğünde de değindiği Kaknus kuşunu;
" Gayet büyük ve efsanevi bir kuştur. Rüzgar estikçe, çok delikli gagalarından çeşit çeşit sesler çıkarmış. Çeşitli renk ve şekillerle süslü imiş. Gagasındaki 360 delik nedeniyle çıkardığı sesleri ile etrafında toplanan kuşları yiyerek geçinirmiş. Bir sene yaşadıktan sonra çalı çırpı toplayıp üzerine çıkarak ötmeye başlarmış. ötüşü kendisini coşturunca kanatlarını çırpmaya başlar, kanatlarının çıkarttığı kıvılcımdan otlar tutuşur ve birlikte parlak bir alevle yanarlarmış. Geride kalan küllerinden bir yumurta ortaya çıkar ve yavru doğururmuş. eski musiki bilginleri, bu kuşun çıkardığı seslerden esinlenerek  musiki ilmini icat etmişlerdi. bu nedenle  "musikar" adıyla da anılırmış. Anka ile karıştırıldığı olur. Buna kuğu diyenlerde vardır." şeklinde aktarmıştır.

madem musikinin icadına vesile olan bir kuşu konu edindik o zaman güzel bir müzik dileyelim.



Ruhunuzu satmayın, efsaneleri okuyun belki masumiyetinizi korumaya devam edersiniz...

Yorumlar

  1. Muhteşem bir yazı gerçekten etkilendim dediğiniz gibi ben onu anka kuşu sandım teşekkür ederim bu güzel yazıyı paylaştığın için

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

E çok okunan yayın

Türk Mitolojisinde Denizkızı

Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Bulunan Atasözleri