Cellatlar Lanetli Midir?





Cellatlarla alakalı yazı serimizin ikincisine geldik. Bu yazıda daha çok cellatların, toplum içindeki yerine, yaşanan bazı olaylara değineceğiz.

Cellat Arapça kökenli bir kelime olup anlam olarak; kamçı vuran eziyet eden anlamına geliyor. Ama Arapçada telaffuz olarak “cellad” deniliyor.
Öncelikle şunu aktarmak istiyorum, Osmanlıda bir devlet adamının idam edilecek olmasın o ölümü gerçekleştirecek cellattın bu devlet adamına hürmetsizlik edeceği anlamına gelmezdi. İdam emrini vermeden önce hürmet gösterilir, el ve etek öpülürdü. İki rekât namaz kılmasına izin verilirdi.




Viyana kuşatmasında başarısızlık gösteren Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya idam emri geldiğinde, cellatlar önce Paşanın elini ve eteğini öper. Zaten emri bekleyen  Paşa gayet sakin bir şekilde cellatları karşılar, buyur eder. İki rekât namazını kıldıktan sonra başının toprağa değmesi için halıyı kaldırır ve cellata dönerek; “işini maharetle yap der.”




Yani bazen bunun aksi de olabiliyor. Hatta idamı engellemek için servetini bile vaat eden paşalarda olmuştur.
Bir idam olacaksa idamdan öce kan renginde “ecel şerbeti” ikram edilir. Ya da idamdan önce af emri geldiyse; çini bir kupa ile soğuk şerbet ikram edilerek özgürlüğü müjdelenir.
Tabii bazen affedilseler bile bu korku sonucu ciddi problemlerde yaşayanlar olmuştur.



Mesela

Halet Efendi’nin gazabına uğrayan 1818’de Balıkhane’ ye indirilen sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa’nın “Kallavi” denen vezir kavuğu kendisine çok yakıştığından son dakikada ölümden kurtulmuştur. Fakat Balıkhane Köşkü’nde Bostancıbaşını görünce yaşadığı korku sonucunda erkekliğini kaybetmiştir.

 Cellatlar idam yaptıkları kişilerin üzerinden çıkan değerli eşyaları ve paraları kendilerine alırlardı. Hatta bazen idam öncesi idam olacak kişiler bu eşyaların, cellada kalmaması için idamı izlemeye gelen halka verirlerdi. Böylece en azından arkalarından bir hayır duası almayı umarlardı.
Cellatların elinde kalan eşyalar isecellat mezadı denilen pazarda sunulurdu. Fakat halk, çok değerli eşyaların, çok ucuza satıldığı bu mezattan alıveriş yapmayı uğursuz sayardı. Böyle düşünmeleri için haklı sebepleri vardı.
Belki batıl belki gerçek belki başka bir şey ama Osmanlı tarihinde yaşanmış bu olaydan sonra siz ne düşüneceksiniz merak ediyorum.










16.yy sonuna doğru Gazanfer Ağa rüşvet yoluyla ciddi bir servet elde etmiştir ve bunun sonucunda idamına karar verilmiştir. Ciddi bir servete sahip olan Gazanfer Paşa dönemin en meşhur mücevhersine özel olarak getirmiş olduğu değerli taşları vererek ondan kedisine bir koyun saatti tasarlamasını ister. Bu öyle bir saat olur ki destan gibi herkes tarafından kıymeti ve değeri konuşulur….

İdam sonrası cellat mezadına düşen bu saati değerinin çok altına Tırnakçı Hasan Paşa almıştır. Söylenen o ki bu saati aldığının üç ay olmadan Tırnakçı Paşa da idam edilmiştir.
Tabii ki kıymeti dillere destan bu saat tekrar mezada düşmüştür. Bu sefer daha da ucuza Kasım Paşa tarafından alınmıştır. Yine söylenene göre üç ay olmadan Kasım Paşa idam edilmiştir.
Saat yine mezada düşmüştür. Düşünsenize o kadar değerli taşlar var ki üzerinde ve o kadar ucuz ki eminim herkesi cezbederdi bu durum. Yine birini cezbetti bu saat ve daha ucuza Sadrazam Derviş Paşa tarafından satın alındı ama bu sefer farklı bir şey oldu. Derviş paşa bu saati kullanmadı. Kardeşi, Civan Beye hediye etti.
Bir gün Naima ile Civan Beyin bir sohbetinde konu bu saatte açılmıştır. Koynundaki saati çıkartarak Naima efendiye gösteren Civan Beye saati takanların başından geçen hikâyelerini anlatarak; “ bu nasıl hediyedir, insan düşmanına bunu hediye etmez” demiştir. Bu lafın etkisiyle Civan Bey, saatin mücevherlerini tek tek çıkartmış, saatin mekanizmasını bozmuş ve denize atmıştır.
Denizin üzerinde hala saatin parlaklığı gözükürken, bir atlı gözükmüş ve Civan Beye görevinden alındığını yazan bir ferman getirmiştir.
Civan Bey neden azledildiğini sorunca, “Beyim, Ağabeyiniz Derviş Paşa idam olundu. Sizin de idamınız için ferman çıktı. Lakin dostlarınızın yardımı ile karar geri alındı. Ben cellâttan yarım saat önce geldim de bu sayede idamdan kurtuldunuz” cevabını aldı. 
Ve bu olayın gerçek anlatıcısı; bu atlının cellatlara, Civan Beyin saati kırdığı anda emri yetiştirdiğini söylemiştir.


Ne kadarını aktarabildim bu hikâyenin bilmiyorum ama beni deli gibi korkuttu bu olay… İşte insanlar bu gibi olaylarla karşılaşmamak için bu mezatlardan alışveriş yapmayı uğursuz hatta lanetli bulurlardı.
Ne kadarı doğrudur bilmiyorum çünkü tarihi bir kaynaktan okumadım fakat cellatların emekli olduktan sonra içindeki insani duygular ölmesin diye iki yıl kadar devlet tarafından çiçekçilik görevi verildiğine dair bir şey duymuştum. Eğer gerçekse cidden ince ve anlamlı bir adım olmuştur bu hareket.




Peki, cellatların ölümleri de yaşamları kadar soğuk mudur?
Evet, hem de öyle soğuktur ki şehrin en ücra köşesinde kimsenin geçmeye cesaret edemediğin geçenlerin korkuyla geçtiği yerlere yapılmıştır mezarları. Evet, buraya kadar normal karşılayabilirsiniz bu durumu, çünkü halk kesinlikle normal mezarlıklara konulmasına razı olmamıştır bu insanların.
Günümüzde Ayvan Saray ve Eyüp, Karyağdı Bayırında bu mezarlıkların olduğunu biliyoruz günümüze ulaşmış bu mezarlıklardan maalesef sadece 6 ya da 8 tane kalmıştır. Dünya üzerinde hiçbir yerleşim yerinde gözükmeyen bu olay yani “meslek mezarlığı” olayı maalesef ki sahip çıkılmayarak yok olmaya bırakılmıştır. Osmanlıda mezar tasalarına bakarak kişilerin mesleklerini anlayabilirsiniz.
Peki, cellat mezarlıklarının özelliği nedir de bu kadar uzattık bu konuyu! Evet, cellat mezarlarının taşlarında asla isim yazmaz. Bunun sebebi aslında birçok şey olabilir ama asli sebepleri;
  • Arkalarından isme beddua edilmesin.
  • Aileleri bulunup intikam alınmaya çalışılmasın.

 2 m yüksekliğinde 40-50 cm genişliğindeki bu mezarlıklara insanlar, lanetli olduğunu düşündükleri için asla dokunmazlardı.

Ve yine bir rivayettir ki bu mezarlığa gömülen cellatların aile fertleri birer hafta arayla ölürlermiş.

 Bu yazıdan sizler ne çıkarttınız bilmiyorum ama şunu söylemek isterim bir millet her şeyiyle bir millettir... her şeyiyle vardır. Bu varlıkları kaybetmek demek tarihinden bir gerçeği daha yok etmekten başka bir şey değildir. Bizi biz yapan her şeye sahip çıkalım....
Bilmediğin tarih asla senin değildir.

Bir not daha eklemem mecburi bu mezar taşlarının bir kısmı çalınmış, bir kısmı taşınmıştır.



Yorumlar

E çok okunan yayın

Ruhu Musikiyle Nefes Alan Kaknus Kuşu

Türk Mitolojisinde Denizkızı

Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Bulunan Atasözleri